20 Ocak 2008 Pazar

KUŞDİLİ - MANTIKU'T-TAYR

Mantık'ul Tayr'dan kuşlar meclisi
http://www.metmuseum.org/toah/ho/08/wai/hob_63.210.11_av1.htm

Feridüddin Attar, Nişabur’da 1120’da doğmuş ve muhtemelen 1194’da vefat etmiş ünlü bir şair ve mutasavvıftır. Hekim ve eczacı olmasından dolayı Attar olarak anılmaktadır. Tac’ül Ârifin Necmettin Kübrevi’ye bağlı olmakla birlikte; benimsediği tasavvuf anlayışı bir sistemden ziyade İşrâki’dir. Hz.Mevlâna, Şeyh Galip ve diğer mutasavvıflar tarafından yüceltilen Attar, çoğu günümüze kadar ulaşan pek çok eser bırakmıştır.
Bunların arasında en ünlüsü 1187’de yazmış olduğu Tuyûrnâme (Mantıku't-tayr veya Mantık Al-Tayr) adlı 4931 beyitten oluşan eseridir.
Attar, Kuşdili veya Kuşlar Meclisi olarak da bilinen bu mesnevî tarzı eserinde, tasavvufun Vahdet-i Vücûd anlayışını anlatır.
Eserde çok zengin bir sembolik dil kullanılmış ve Hakikât’i arayanlar, yani Hakikât Yolunun Yolcuları kuşlarla simgelenmiştir.
Hüthüt adlı kuş onların önderleri, kılavuzları, yani mürşitleridir.
Aradıkları Simurg adlı efsanevî kuş, Allah’ın zuhûr ve taayyünüdür.
Tabii, zuhûr ve taayyün aslında bizzat kendilerinden ibarettir. Ancak, Vahdet-i Vücut’a, yani Varlık Birliği’ne ulaşanlar, “halkın Hakk’ın zuhuru; Hakk’ın halkın bütünü olduğunu” idrak edebilirler.
Kuşdili aşağıda özetlenmeye çalışılacaktır.

… Günlerden bir gün, dünyadaki bütün kuşlar bir araya gelirler. Toplanan kuşların arasında hüthüt, kumru, dudu, keklik, bülbül, sülün, üveyk, şahin ve diğerleri vardır. Amaçları, padişahsız hiç bir ülke olmadığı düşüncesiyle, kendilerini yönetmek üzere bir padişah seçmektir. Hüthüt söze başlar ve Hz.Süleyman’ın postacısı olduğunu belirttikten sonra; kuşların Simurg adında bir padişahları olduğunu söyler. Ama, hiç bir kuşun haberlerinin olmadığını, herkesin padişahının daima Simurg olduğunu belirtir. Ancak, binlerce nur ve zulmet perdelerinin arkasında gizli olduğu için bilinmediğini ve onun “bize bizden yakın, bizimse uzak” olduğumuzu anlatır. Simurg’u arayıp bulmaları için kendilerine kılavuzluk edeceğini ilave edince; kuşların hepsi de hüthütün peşine takılıp onu aramak için yollara düşerler. Kuşların hepsi de Simurg’un sözü üzerine yola revan olurlar…

http://fr.wikipedia.org/wiki/Ph%C3%A9nix
Ama, yol çok uzun ve menzil uzak olduğundan; kuşlar yorulup hastalanırlar. Hepsi de, Simurg’u görmek istemelerine rağmen, hüthütün yanına varınca “kendilerince geçerli çeşitli mazeretler söylemeye” başlarlar. Çünkü, kuşların gönüllerinde yatan asıl hedefleri çok daha basit ve dünyevî’dir(!) Örnek olarak, bülbülün isteği gül; dudu kuşunun arzuladığı ab-ı hayat; tavuskuşunun amacı cennet; kazın mazereti su; kekliğin aradığı mücevher; hümânın nefsi kibir ve gurur; doğanın sevdası mevki ve iktidar; üveykin ihtirası deniz; puhu kuşunun aradığı viranelerdeki define; kuyruksalanın mazereti zaafiyeti dolayısıyla aradığı kuyudaki Yûsuf; bütün diğerlerinin de başka başka özür ve bahanelerdir.
Bu mazeretleri dinleyen hüthüt, hepsine ayrı ayrı, doğru, inandırıcı ve ikna edici cevaplar verir. Simurg’un olağanüstü özelliklerini ve güzelliklerini anlatır.
Hüthüt söz alır ve şunları söyler. Söyledikleri, ayna ve gönül açısından ilginçtir:
Simurg, apaçık meydanda olmasaydı hiç gölgesi olur muydu?Simurg gizli olsaydı hiç âleme gölgesi vurur muydu?Burada gölgesi görünen her şey, önce orada meydana çıkar görünür.Simurg’u görecek gözün yoksa, gönlün ayna gibi aydın değil demektir.Kimsede o güzelliği görecek göz yok; güzelliğinden sabrımız, takatımız kalmadı.Onun güzelliğiyle aşk oyununa girişmek mümkün değil.O, yüce lûtfuyla bir ayna icad etti.O ayna gönüldür; gönüle bak da, onun yüzünü gönülde gör!
Hüthütün bu söylediklerine ikna olan kuşlar, yine onun rehberliğinde Simurg’u aramak için yola koyulurlar.
Ama, yol, yine uzun ve zahmetli, menzil uzaktır…
Yolda hastalanan veya bitkin düşen kuşlar çeşitli bahaneler, mazeretler ileri sürerler. Bunların arasında, nefsanî arzular, servet istekleri, ayrıldığı köşkünü özlemesi, geride bıraktığı sevgilisinin hasretine dayanamamak, ölüm korkusu, ümitsizlik, şeriat korkusu, pislik endişesi, himmet, vefa, küskünlük, kibir, ferahlık arzusu, kararsızlık, hediye götürmek dileği gibi hususlarla; bir kuşun sorduğu “daha ne kadar yol gidileceği” sorusu vardır.
Hüthüt hepsine, bıkıp usanmadan tatminkâr cevaplar verir ve daha önlerinde aşmaları gereken “yedi vadi” bulunduğunu söyler. Ancak, bu “yedi vadi”yi aştıktan sonra Simurg’a ulaşabileceklerdir. Hüthütün söylediği, “yedi vadi”şunlardır.

1.VADİ İSTEK
2.VADİ AŞK
3.VADİ MARİFET
4.VADİ İSTİGNA(eldekini yeter bulma)
5.VADİ VAHDET(Allah’a ulaşma)
6.VADİ HAYRET
7.VADİ FENA(yokluk)
BEKA(hep diri kalma)


Kuşlar gayrete gelip tekrar yola düşerler…
Ama, pek çoğu, ya yem isteği ile bir yerlere dalıp kaybolur, ya aç susuz can verir, ya yollarda kaybolur, ya denizlerde boğulur, ya yüce dağların tepesinde can verir, ya güneşten kavrulur, ya vahşi hayvanlara yem olur, ya ağır hastalıklarla geride kalır, ya kendisini bir eğlenceye kaptırıp kafileden ayrılır.
Bu sayılan engellerin hepsi de Hakikât yolundaki zulmet ve nur hicaplarıdır.
Bu hicaplardan sadece otuz kuş geçer.
Bütün vadileri aşarak menzil-i maksudlarına yorgun ve bitkin bir halde uzanan bu kuşlar, rastladıkları kişiye kendilerine padişah yapmak için aradıkları Simurg’u sorarlar.
Simurg tarafından bir görevli gelir…
Görevli, otuz kuşun ayrı ayrı hepsine birer yazı verip okumalarını ister. Yazılarda, otuz kuşun yolculuk sırasında birer birer başlarına gelenler ve bütün yaptıkları yazılıdır.
Bu sırada, Simurg tecelli eder…
Fakat, otuz kuş, tecelli edenin (!) bizzat kendileri olduğunu; yani, Simurg’un mânâ bakımından otuz kuştan ibaret olduklarını görüp şaşırırlar. ( Farsçada Simurg “otuz kuş” anlamına gelir. Si = otuz, murg =kuş)
Çünkü, kendilerini Simurg olarak görmüşlerdir.
Kuşlar Simurg, Simurg da kuşlardır.

Sasani dokumasında Simurg deseni

Bu sırada Simurg’dan ses gelir:
“Siz buraya otuz kuş geldiniz, otuz kuş göründünüz. Daha fazla veya daha az gelseydiniz o kadar görünürdünüz. Çünkü, burası bir aynadır!”
Hasılı, otuz kuş, Simurg’un kendileri olduğunu anlayınca; artık, ortada, ne yolcu kalır, ne yol, ne de kılavuz...
Çünkü, hepsi BİR’dir.
Aynı, aşıkla, maşukun aşkta; habible, mahbubun muhabbette; sacidle, mescudun secdede; bir olması gibi...
Aradan zaman geçer, “fenâda kaybolan kuşlar yeniden bekâya dönüp”, yokluktan varlığa ererler…”
Kuşdili sembolizması yukarıda özetlenmiştir.
Attar, “ölümden sonraki ölümsüzlüğün sırrına” lâyık olacakların bilinciyle; ancak, bunları yazabilir Kuşdili olarak; sembolik lisanla!
Tabiî ki, okuyup da anlayanlara (!)...
Kuşdili, mesnevî anlam ve kapsam olarak zengin bir sembolizmadır.
Kuşlar, “Hakikât Yolunun Yolcuları” ; Simurg, “Hakikât” olarak tanımlanır. İnsan ömrünün engebelerine eşdeğer merdiven basamaklarını çıkabilmek ve sonunda ancak çok az kişinin hedefine ulaşabilmesi şeklinde düşünülebilir. Bunlar, tekamül merdiveninin, İstek’ten Fenâ’ya doğru çıkan basamaklarıdır. Açıklandığı gibi, kuşların bazıları, Fenâ’dan daha ileri gide­rek Fenânın da Fenâsını, yani Bekâ'yı idrak eder.
Sembolik evrende terk etme , yegâne kemalât yoludur.
Bu sembolizmada, kuşlar sâlikleri, kılavuz Hüdhüd kuşu mürşidi (mürşîd / önder / kılavuz)temsil eder. Sîmurg (otuz kuş), yani Anka ise, Allah'ın zuhûr ve taayyünü­dür.(taayyün =meydana çıkma, âşikâr olma,epifania(yun))
Tûyurname, bir vadiden öteki vadiye sırayla geçilerek olgunlaşmak şeklinde kuşlarla temsil edilen ilginç bir örneğidir.

Ves-selâm…
Tamer Ayan 27.04.2002
Mantıku’t-Tayr (Kuşdili), Feridüddin Attar: (Türkçesi: Yaşar Keçeci), Kırkambar Yayınları, İstanbul.


http://collection-orient-occident.intexte.net/site/index.php/2007/01/21/attar_le_simorg

Attâr, aşkın yedi şehrini gezdi de
Biz, ancak bir sokağının dönemecindeyiz... Mevlana Celaleddin Rumi

Kaf Suresi 16 ; Andolsun, insanı Biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız.

http://www.abdn.ac.uk/bestiary/

HÜMÂ, ANKA VE SİMURG


[Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi l, İstanbul 2002, 185-208.Divan Şiirinin Mitolojik Kuşları:HÜMÂ, ANKA VE SİMURGH. DilekBATÎSLAM**Yard. Doç. Dr., Çukurova Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili veEdebiyatı Bölümü.]ALINTIDIR

Divan şiirinin kaynakları arasında mitoloji önemli bir yere sahiptir. Ancak divan şiiri-mitoloji ilişkisi konusundaki çatışmalar sınırlıdır. Divan şiirinde kullanılan mitolojik öğelerin neler olduğu ve bu öğelerin divan şiirindeki yerini belirleyen çalışmalara İhtiyaç vardır. Bu tür çalışmalar divan şiirinin daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunacaktır.
Yazımızda divan şüri-mitoloji ilişkisiyle ilgili olarak divan şiirinde sözü edilen mitolojik kuş üzerinde duracağız.

Divan şiirinin mitolojik kuşları Hiimâ, Anka ve Simıırg'ıın divan şiirinde hangi özellikleriyle, ne sıklıkta ve nasıl ele alındıkları taranan değişik yüzyıllara ait on beş divandan seçilen örnek beyitler aracılığıyla verilmeye çalışıldı.Anahtar Kelimeler Hümâ, Anka, Simıtrg, Divan şiiri, mitoloji, kuşlar.
Divan şiiri, beslendiği kaynaklar açısından zengin bir şiirdir. Gelenek,günlük hayat, din, masal, destan, efsane ve menkıbeler, mitoloji vb.divan şiirinin kaynakları ve kullandığı malzemeler arasında yer almaktadır.Divan şiirinin tam olarak değerlendirilebilmesi için divan şiirinin beslendiği kaynaklar, yararlandığı malzemeler tespit edilerek incelenmesigerekir. Divan şiiri mazmun, motif, imaj ve sembollerin sıklıkla kullanıldığı bir şiirdir. Şairin yeteneğinin, geleneğe ait bilgi ve kültür birikiminin ürünüdür. Şair için, yetenek kadar geleneği bilmek ve belirlibir kültürel donanıma sahip olmak da önemlidir.
Evreni, evren karşısında insanı anlama ve açıklama ihtiyacından doğan,bilinç ve bilinçaltının ürünü olan mitolojiyle edebiyat ve sanat eserleri arasında sıkı bir ilişki vardır. Edebiyat eserlerinde yazar ve şairlerin hayalgücünü besleyen, olağanüstü olayları anlatan, zengin içerikli mitolojik öğeler roman, hikâye vb. edebî türler, özellikle de şiir için vazgeçilmez malzemelerdendir.
Mitolojik unsurlar hem dünya edebiyatında hem debizim edebiyatımızda çeşitli türdeki edebiyat ve sanat eserlerinde en çok yararlanılan öğeler arasındadır.Bir görüşe göre Divan şiiri mitolojik öğelerini daha çok Fars kültürünün yarı tarihî ve İslâmlaşmış mitolojisiyle Şehname'den,Arap kültürü ve mitolojisinden almıştır. Çeşitli kaynaklarda verilen bilgilerden yola çıkarak şiir-mitoloji ilişkisi divan şiiri açısından değerlendirildiğinde ; divan şiirinin dünyası içinde mitolojinin önemli biryer tuttuğu, divan şiirindeki mitolojinin Arap, İran ve İslâm mitolojisinin birkarışımı olduğu görüşünün ön plâna çıktığı görülmektedir. Ancak,ağırlığın İran mitolojisi yönünde olduğuna da dikkat çekilmektedir.Çoğunun kökeni tam olarak bilinmemekle birlikte divan şiirinde sözü edilen kişi, hayvan, mekân, zaman, bitki, nesne vb. pek çok varlığın mitolojik arka plânı bulunmaktadır. Hümâ, Anka ve Simurg da diğer mitolojik öğeler gibi bizi masal dünyasına götüren, zengin inanç, efsane ve anlatımlarla karşımıza çıkan mitolojik, efsanevî kuşlardır. Ayrıca Hümâ, Anka ve Simurg'la ilgili benzetmeler, mazmun ve motifler divan şairlerinin hemen hepsinin kullandığı ortak şiir malzemelerindendir.

Bu incelememizle Hümâ, Anka ve Simurg'dan yola çıkarak divan şüri-mitoloji ilişkisi ileilgili çalışmalara katkıda bulunmayı amaçlıyoruz.

HÜMA

Farsça olan Hümâ kelimesi devlet kuşu, saadet ve kutluluk anlamlarına gelir. Arapçası "Bulah"dır. Bazı Türk lehçelerinde Kumay, Umay şeklinde kullanılan Hümâ, Farsçada Hümâ ve Hümây, Anadolu Türkçesinde ise Hümâ ya da Humâ biçiminde kullanılır.
Devlet kuşu, cennet kuşu, talih kuşu adlarıyla bilinen Hümâ'nın özellikleri, yaşadığı yer ve Hümâ ile ilgili inançlar çeşitlilik göstermektedir .Bazı ortak özellikleri dolayısıyla Anka, Simurg, Garuda, Kaknus ve Phoenix gibi diğer efsanevî kuşlarla karıştırılan Hümâ'nın sürekli karlarla örtülü bir ülkede, Çin Cezayiri'nde, Hint Okyanusu adalarında, Kaf Dağı'nda,Hindistan'da, Deşt-i Kıpçak'ta, Bahr-ı Muhitde, Hıta-Hoten bölgesinde yaşadığı yolunda çeşitli rivayetler bulunmaktadır.
Hümâ'ya devlet kuşu denilmesi ile hümâyun kelimesinin hükümdar, padişah anlamlarını kazanması Hümâ'nın gölgesi ilgili inançlardan kaynaklanır.Halk inançlarına göre eskiden bir hükümdar ölünce halk bir meydanda toplanır, Hümâ kimin başına konarsa o kişi hükümdar seçilirmiş.Hümâ kuşunun uçarken üzerinden geçtiği ya da gölgesinin düştüğükişinin taç giyeceğine ya da yüksek bir makama ulaşacağına inanılmasının nedeni de budur. Günümüzde kullanılan talih kuşu, devlet kuşu deyimleriyle,insanın başına ya da üstüne kuş pislemesinin hayra yorulması Hümâ'nın zenginlik ve mutluluk getirici olması inancıyla ilgilidir.
Bu inanç ve deyimler Hümâ ile ilgili inançların günümüzdeki uzantılarıdır.Hümâ ile ilgili inançlar arasında, Hümâ'yı bilerek öldüren kişinin kırkgün içinde öleceği inancı da birçok kaynakta zikredilen yaygın bir inançtır.Hümâ'nın canlısının asla yakalanamayacağına inanılır. Hümâ'nın eski Türk inancındaki Tanrı Umay'la olan benzerliği ve Çepni boyunun sembolünün Hümâ kuşu olduğu da kaynaklarda belirtilir.Edebiyatımızda Hümâ'dan ve diğer kimi kuşlardan söz eden çeşitli eserler bulunmaktadır. Bunlar arasında İran ve Türk edebiyatlarındaki klâsik mesnevi konularından biri olan Hümâ vü Hümâyun mesnevileribaşta gelir . Ortadoğu İslâm edebiyatlarında sık karşılaşılan kuşlar arasındaki konuşmalara dayalı alegorik eserlerin hemen hepsinde Hümâ ile ilgilibölümler bulunmaktadır. XII. yüzyılda Gazâlî'nin yazdığı Risaletü't-tayradlı eser başta olmak üzere, bu eserden yararlanılarak büyük İran şair vemutasavvıfı Feridüddin Attar'ın yazdığı Mantıku't-tayr'da ve Attar'm eserinenazire olarak Ali Şîr Nevâyî'nin yazdığı Lisanü't-tayr'da sembolikkuşlar arasında Hümâ'nın adı sık sık geçmektedir .
Divan şiirinde mitolojik kuşlar içinde özellikleri nedeniyle en çoksözü edilen Hümâ'dır. Hümâ ve onun çeşitli özellikleriyle ilgili benzetmelerin sık kullanıldığı beyitlere aşağıdaki örnekleri verebiliriz:Sâye-i zülfün Hümâsm salma ağyar üstüneBir siyeh-rûdur anun bahtın hümâyûn eyleme(Ahmet Paşa D., G. 276, b. 2, s. 251)
"Zülfünün gölgesinin Hümâ'sını ağyar üstüne salma. Bir kara yüzlüdür onun bahtını hümâyûn etme; hükümdar, taht sahibi yapma" diyen şair, sevgilinin zülfünün, Hümâ gölgesi gibi olan gölgesini rakibin, ağyarın üstüne salmasını; böylece kara yüzlü ağyarın bahtının açılmasını ve rakibin, sevgilinin gönül ülkesinin sultanı olmasını istemez. Sevgilinin zülfünün gölgesini Hümâ'ya benzetir. Hümâ'ya benzeyen bu gölge rakibin üzerine düştüğünde onun bahtı açılacaktır. Şair bu beyitte Hümâ'nın gölgesiüstüne düşen kişinin şanslı, talihli olacağı inancına telmih yapar. Sevgilinin saçının gölgesini Hümâ gölgesi gibi şans getirici olarak görür."Elif ki harfler topluluğunun başta gelenidir. Mutluluk Hümâsı'nınkanadı başındaki meddir" diyerek şair, elif harfi üzerindeki med işaretiniHümâ kanadına benzetir. Saadet Hümâsı'nın kanadı nitelemesiyleHümâ'nın mutluluk getirici olma özelliğini hatırlatır. Şair (âşık) elif harfi,bu harfin üzerindeki med işareti de Hümâ kanadı gibi mutluluk getiren sevgilidir.Mitolojik kökenli bir kuş olan Hümâ'nın en önemli özelliği devlet kuşu, talih kuşu olmasıdır.Bu nedenle daha çok mutluluk, şans ve güç sembolü olarak kullanılmıştır.Şairler mutluluğu, şansı, ulaşılması zor hedefleri, idealleri ifade etmek içinHümâ ile ilgili benzetmelerden yararlanmışlardır. Divan şiirinde de sıralanan özellikleriyle sıkça söz konusu edilmiştir. Hümâ, havada çok yüksekten uçması, elde edilemeyişi, tuzağa düşmemesi, gölgesinin insanlara şans getirmesi, kemikle beslenmesi, diğer kuşlardan üstün olması gibiözellikleri ve bunlarla ilgili inançlar, efsaneler, rivayetler dolayısıyla divanşairinin şiirinde zengin bir hayal ve benzetme dünyası içinde karşımızaçıkar. Özellikle divan şairi övgülerinde yer verdiği kişileri sevgili, padişahya da veziri, fahriye yaptığı durumlarda da kendisini Hümâ'ya benzetir.Şair kendisini överken şairlik yeteneğinin çeşitli özelliklerini ulaşılmazlık,olağanüstülük bakımından Hümâ'ya benzetir. Şairin hayali Hümâ avlayanşahin olur. Şair için kimi zaman mana da Hümâ'dır. Bazen de şair şiirHümâ'sını avlamaya çalışır. Kendisinin ya da övgüsünü yaptığı diğer kişilerin Hümâ gibi olağanüstü özelliklere sahip olduğunu söyler. Padişahıöverken şair, padişahın Hümâ gölgesi gibi insanlara şans, uğur ve mutluluk getirici olduğunu anlatır. Hümâ'nın kanadı padişahın eşiğinin süpürgesiolur. Sevgili, Hümâ'ya benzetildiği zaman hangi âşığına iltifat etseonun başına devlet kuşu konmuş ve o kimsenin şansı açılmış olur. Sevgiliningüzelliği Hümâ gibi ulaşılması zor bir güzelliktir. Sevgili, âşığa gölgesi düşmeyen Hümâ'dır. Sevgilinin zülfü ulaşılmazlık açısından; zülfünün gölgesi ise uğur getirici olması açısından Hümâ'ya benzetilir. Sevgili,Hümâ olduğu zaman âşık için avlanması çok zordur. Çünkü Hümâ gibiyüksekten uçmaktadır.

Sam Zal'ı Simurg'un yuvasında bulur...(Firdevsi / Şahname)http://www.skidmore.edu/academics/arthistory/ah369/timurid.html


ANKA

Anka kelimesi İbranice anak kelimesinden türemiştir. Anak, isim olarakgerdanlık, uzun boyunlu dev anlamlarına, fiil olarak ise gerdanlıktakmak, boğmak, boğazı sıkmak anlamlarına gelir, Anka; uzun boyunlu,ismi olup cismi olmayan büyük bir kuştur. Simurg, Zümrüd ü anka adlarıyla da bilinir. Cennet kuşuna benzer yeşil bir kuş olduğu için bu ad verilmiştir.Bu adların dışında Anka, Semender, Devlet Kuşu, Phoenix,Tuğrul, Hümâ adlarıyla da bilinir. Bulunduğu yerdeki kuşları avlayarak batıya doğru uçtuğundan Anka-yı muġrib de deniri
İslâm tasavvuf ve edebiyatlarında Anka'ya verilen, bazı kaynaklarda "yutucu, yok edici"şeklinde de yorumlanan muğrib "gurub eden, uzaklaşan, gözden kaybolan"sıfatı bu efsanevî kuşun gözle görülmeyişiyle ilgilidir. Çok yüksekten uçtuğu yolundaki inanç da bundan kaynaklanmaktadır. Bu özellikleriyle Anka'nın dünyanın en iri, en yüksekten uçan ve havada en fazla kalabilen(200 gün) kuşu "albatros" arasında bir benzerlik aramak mümkündür.Anka Hint mitolojisindeki Garuda gibi "kuşlar padişahı"dır.
Bazı efsanelerdede yine onun gibi Kaf dağından başka denizin ortasında ulu bir ağacın tepesinde de oturur.Yüzü insan yüzüne benzer, boynu uzun, tüyleri renk renktir. Kendisindeher hayvandan bir alâmet bulunduğu ya da vücudunda otuz kuşun renk ve alâmeti olduğu, bu nedenle İranlıların Anka'ya Sirenk, Simurg dedikleri söylenir.Kırmızı ve altın renkli, uzun tüylü, güzel sesli ve erkektir. Bir rivayete göre dişidir.Tanrı sonra buna bir erkek yaratmıştır.Musa peygamber zamanında meydana gelen bu kuş, çoğalıp Necid ve Hicaz taraflarına yayılmıştır. Mısır'lıların efsane olarak anlattıklarına göre Anka, kartal büyüklüğünde bir hayvan olup boynunun tüyleri altın gibi sarı ve kuyruğu beyaz ile karışık pembe renkli ve güzel gözlüdür. Gözle görülmeyecek kadar yüksekte uçan ve Kaf dağının tepesinde yatan Anka'-nın ölümü ve doğumuyla ilgili çeşitli rivayetler vardır. İran destanlarında Simurg adıyla anılan Anka, Firdevsî'nin ''Şehnâme''sinde Zâl'i yetiştiren ve oğlu Rüstem'e yardım eden kuş olarak bilinir.Ayrıca İran mitolojisinde Anka, Rüstem'in cerrahı, babası Zâl'in dadısı olarak da anlatılır.

İslâm mitolojisinde ise, Anka kuşların padişahı olarak anılır. Hz.Musa zamanında yaratılmış, Hicaz'a gitmiş, Hz. Süleyman'ın meclisinde bulunmuştur. Kısas-ı Enbiya'nın Hz. Süleyman'la ilgili bölümünde de"Anka Kuşunun Öyküsü" adlı bir öykü yer almakta olup bu öyküde Anka ile Hz. Süleyman arasında geçen olaylar anlatılmaktadır. Ayrıca rivayetlere göre Anka Hz. Zülkarneyn ile Kaf dağında görüşmüştür. Arapça'da Anka, Farsça'da Simurg adı verilen; Türkçe'de ise, bu iki isimle ya da bu iki ismin birleşmesinden meydana gelen Zümrüd ü anka (Simurg u Anka) adıyla anılan, İslâm tasavvuf ve sanatında da önemli yertutan efsanevî kuş, benzer nitelikteki başka kuşlarla karıştırılmıştır. ÖnAsya efsanelerinde Anka pek çok kaynakta birlikte ele alındığı Batıdakieski Mısır kökenli Phoenix ve İslamî çevrelerdeki Hümâ devlet kuşundan tamamen, Hint mitolojisindeki çift başlı kartaldan ise kısmen farklı özelliklere sahip tasvir edilir. Boynunun çok uzun olduğuna ve boynunda beyaz tüylerden bir halka taşıdığına inanılan Anka ile Anadolu Selçuklu sanatında bazı çift başlı kartal tasvirlerinin boynunda bir halka bulunması nedeniyle bu iki efsanevî kuşun birleştirildiği ve çift başlı kartalın Anka sayıldığı söylenir. Araplar arasında Anka hikâyesi semender ile karıştırılmış,semender de bazen kuş olarak tasvir edilmiştir.
Çeşitli efsanelere göre Anka, insanlar gibi düşünür ve konuşur. Çokgeniş bilgi ve hünerlere sahiptir, kendisine başvuran hükümdar ve kahramanlara akıl hocalığı yapar. Tüyleriyle sıvazlayıp yaraları iyi eder. Kafdağını aşabilmek ve göğe yükselebilmek için Anka'ya binmek gerekir.Nitekim Zülkarneyn de Anka'yla göğe çıkıp yıldızlara ulaşmıştır. Çeşitli dinsel, büyüsel etkileri olduğuna inanılan Anka ile ilgili inançlar, kaynağını eski Mısır inançlarından almakla birlikte, Çin'den İran mitolojisine ve Müslümanlıktan Hristiyanlığa kadar geniş bir inanç alanına yayılmıştır.Hristiyanlar Phoenix adını verdikleri bu kuş mitinin yorumunu yaparakonu öldükten sonra yeniden dirilmenin simgesi yaparlar. Çinliler ise Anka'yıraks ve müziğin mucidi olarak kabul ederler.O günden beri yeryüzünde görünmez. Bir efsaneye göre beş yüz yıl yaşar. Dünyada her dönemde yalnız bir tane Anka kuşu olduğuna inanılır.Anka'nın ünlü Arap masallarından Bin Bir Gece Masalları'nda dasözü edilmiş, Anka ortaçağ Arap ve Fars bilim kitaplarına da girmiştir.Yüzyıllarca yaşadığına ve hep yüksekten uçtuğuna inanılan Anka, divan şiirinin dışında halk hikâyelerinde, halk edebiyatının çeşitli ürünlerindeve çağdaş edebiyatımızın değişik edebî türlerinde de çeşitli özellikleriyle karşımıza çıkar. Halk hikayelerinde ve masallarda da önemli bir yer tutan Anka, masallarda daha çok Kaf dağı ile birlikte anılır. Masal ve hikâye kahramanlarına yardım eder, onları kimi zaman zor durumlardan kurtarır,kanatlarında çok uzun seyahatlere ya da uzak diyarlara götüren yardımcıkuş rolünü oynar. Bazı masallarda da Anka, Keloğlan'ın koruyucusudur.Tasavvufta da Anka değişik anlamlarda kullanılmış, efsanevî özelliklerinden yararlanılarak bazı tasavvufî görüşlerin anlatılmasında sembol görevi üstlenmiştir.

İlk sufîlerde rastlanmayan Anka adı Ruzbihân-ı Bakli gibi şair ve âşık mutasavvıflarca teşbih ve temsil unsuru olarak kullanılmıştır.Anka kavramının tasavvufa iyice yerleşmesinde Attar'ın Mantıku't-tayr adlı eserinde bu kuşu ayrıntılı bir şekilde ele alması etkili olmuştur. Dünya edebiyatında ve bizim edebiyatımızda özellikle didaktik,ahlakî hikâyelerde hayvan motifleri sıklıkla kullanılır. Fikir ve düşüncelerin hayvanların ağzından aktarılmasının sağladığı kimi yararlar bu yolun tercih edilmesinde rol oynamıştır.30 Özellikle dinî-tasavvufî içeriklieserlerde anlatımın daha açık ve anlaşılır olmasını sağlamak için kuş motifinden yararlanılmıştır. Bazı felsefî manaları anlatmak, soyut kavramları somutlaştırmak için çeşitli kuş isimlerini sembol olarak kullanan İbnü'l-Arabî'den sonra efsanevî bir kuş olan Anka'nın özellikleri çeşitli tasavvufî manaların sembolü olarak kullanılmıştır.Anka ile ilgili çeşitli benzetmeleri örneklerle gösterebilmek için taradığımız divanlardan seçtiğimiz beyitleri şöyle sıralayabiliriz: Öyle yaksın beni kim âteş-i reng-â-renginMürg-i 'Anka çıka hâkister-i hâşâkimden(Şeyh Galip D., G. 239, b. 7, s. 384)
"Rengârenk ateşin beni öyle yaksın ki, süprüntülerimin külündenAnka kuşu çıksın" diyen şair Anka'nın küllerinden yeniden ortaya çıkması inancına telmih yapmıştır. Ayrıca, bu beyitte şair, sevgilinin ateşiyle yanarakküllerinden Anka gibi tekrar ortaya çıkma isteğini dile getirir. Gönül ki kâkülüne sineden hücum eyler Ol âşiyâne-i 'Anka bu şîr-pîşesidir(Nailî D., G. 110, b. 4, s. 203)

"Gönül, kâkülüne sineden hücum eder. O Anka yuvasıdır, bu aslan gibi ona hücum eder" diyen şair, kakülü Anka yuvasına, gönlü de şîrpîşeye(işi aslan gibi hücum etmek olan) benzetir. Gönül, sevgilinin Ankayuvasına benzeyen kâkülüne aslan gibi hücum ederek onu elde etmek ister.Aç dugınca şeh-per-i zerrinini 'Ankâ-yı mihrZâg-ı şeb kıldukça anun heybetinden intikâl(MesîhîD.,K. 13, b. 31, s. 58) "Güneş Anka'sı, altından yapılmış uzun kanatlarını açtıkça, onun heybetinden gece kargası yer değiştirir (korkup kaçar)" diyen şair, güneşi Anka'ya, geceyi ise siyah rengi dolayısıyla kargaya benzetir.

Yukarıdaki örneklerden yola çıkarak genel bir değerlendirme yapıldığındadivan şirinde Hümâ kadar sık olmamakla birlikte Anka ile ilgiliinanç, efsane ve rivayetlere de yer verildiği görülür. Anka ile birlikte ençok Anka'nın yaşadığı yer olduğu söylenen Kaf dağının sözü edilir. AyrıcaSimurg, Sireng adlarıyla da anılan Anka'nın renkli tüyleri, yere konmaması,görünmezliği, kanadı, mekânının tam olarak bilinmeyişi, ünü, küllerinden yeniden ortaya çıkması, yuvası, avlanamaması, lâ-mekân mülkündeya da Kaf ta uçması vb. özellikleri telmih yoluyla teşbih ve mecazlara konuolur. Bazen de cennet kuşu olması ve yeşil rengi üzerinde durulur.Şairler kendileriyle ilgili benzetmelerde de Anka'dan yararlanır. Bu durumda şair kendini mana Anka'sı olarak nitelendirir ya da manayı Anka'yabenzetir. Ayrıca cömertlik Anka'sı, aşk Anka'sı, gönül Anka'sı gibibirleştirmeleri de kullanır. Hümâ kanadı gibi kimi örneklerde Anka kanadındanda süpürge yapıldığı görülür.
Şehnâme'de anlatılan Zaloğlu Rüstem'i Anka'nın beslediğine dair rivayetnedeniyle Rüstem'le birlikte anılır. Kimi zaman sevgili Anka gibiadı bilinip görünmeyen bir varlık olarak tasvir edilir. Âşık sevgilisini Anka'yabenzettiği zaman ondan yakınlık ve yardım beklediğini dile getirir.Anka olma özelliğini eğer kendisine yüklemişse kanaat ve alçakgönüllülüğünü övünerek söyler. Ulaşılması zor durumları ifade etmek için, avlanmayışıve ele geçmeme özelliği nedeniyle söz edilir. Anka ayrıca aşk, âşıkve gönül için benzetilen olarak ele alınır. Âşık bazen Anka ile "hem-cenâh"olur, bazen de Anka'ları avlayacak güçte görünür. Anka'nın kanadı âşığın başında sorguç olur.Anka ile ilgili olarak divan şiirinde kullanılan tamlamalar arasında"Kaf-ı Kanâ'at, Kaf-ı istiğna" tamlamalarıyla birlikte "'Ankâ-yı 'âli-şân,'Ankâ-yı 'âlî-himmet, 'Ankâ-yı himmet" gibi tamlamalar da bulunmaktadır.Ayrıca kanaatkârlık ifade etmek için de "'Ankâ-meşreb, 'Ankâ-tabî'at"terkipleri kullanılır. "'Ankâ-yı lâ-mekân" ise, tasavvufta Allah anlamındakullanılmaktadır.
Kaynaklarda verilen Simurg'la ilgili bilgiler büyük ölçüde Anka içinverilen bilgilerle benzerlik göstermektedir. Çünkü Simurg Anka'nın Farsça'dakiadıdır. Simurg, Anka adı verilen hayalî büyük bir kuş olarak tanımlanmakta olup Simurg kelimesi de "otuz kuş büyüklüğünde" anlamındadır.Simurg-ı ateşîn-per ve simurg-ı zerrîn-per tamlamaları ise, güneşkarşılığı kullanılır. Simurg'la ilgili olarak ayrıca mitolojiye göre Kaf dağınınarkasında yaşadığına inanılan bir kuş, Anka kuşu, masal kuşu,Zümrüd-i Anka, Ankâ-yı muğrib denilen hayalî bir kuş tanımları verilmektedir.Elbruz dağında bulunduğuna inanılan Simurg'da her kuştanbir iz bulunduğu için Simurg denilmiştir. Bir başka söylentiye göreSimurg her kuştan bir tüy taşıdığı için vücudu bir kuşlar koleksiyonugibidir, yüzü insan yüzüne benzer. Farsça'daki diğer adı da Sireng'tir.Simurg'un aslında bir kuşun adı olmayıp Rüstem'i yetiştiren olgun birkişinin adı olduğu da söylenmektedir.
İran destanlarında iki simurgdan söz edilir. Bunlardan biri Zal ileRüstem'i koruyan Simurg, diğeri ise İsfendiyar'ın öldürdüğü dev kuştur.Doğduktan sonra babasının emriyle ıssız bir yere bırakılan Şam'ın oğluZal'ı Simurg bulup yuvasına götürerek yetiştirmiştir. Simurg'a gaipten gelen bir ses Zal'ın soyunun gelecekte ünlü olacağını bildirmiştir. İnsangibi konuşan Simurg Zal'a konuşmayı öğretmiş, sonra da onu babası Şam'agötürmüştür. Simurg ayrılacağı zaman Zal'a tüylerinden birini vermiş vebir tehlike anında bu tüyün bir kısmını yakmasını söylemiştir. Bu sihirli tüyle çağrılan Simurg, Zal'ın oğlu Rüstem'in doğumu sırasında annesini sarhoş ettikten sonra ona böğrünü açmasını söyler. Yaraya iyi gelecek sütve miskle karıştırılan otu gösterir. Bundan sonra kuşun bir tüyüyle yarayı ovmak gerekir. Simurg ikinci ve son kez Rüstem'in İsfendiyar ile savaşısırasında çağrılır. Rüstem'in ve atı Rahş'ın vücutlarına saplanan okları çıkarır ve onların yaralarını yine tüyleriyle iyileştirir.
İsfendiyar'ın öldürdüğü diğer Simurg ise zararlı bir canavardır. Birdağ üzerinde yaşar. Uçan bir dağa veya siyah bir buluta benzer. Pençesiyle timsahları, parsları ve fili bile kaldırabilir. Her biri kendisi kadar büyük iki yavrusu vardır. Bunlar uçtukları zaman çok büyük bir gölge meydana getirirler. İsfendiyar Simurg'u her yanına keskin silahlar konulan birgerdun kullanarak hileyle öldürmüştür.
Kaynaklarda Türk edebiyatına Simurg efsanesinin bir motif olarak İran edebiyatından geçtiği söylenmekle birlikte bunun pek doğru olmadığıda belirtilmektedir. Türk kavimlerinin folklorunda, destan ve masallarında uzun bir epizot olarak önemli bir yer tutan Simurg'un İslâm'danönceki Türk kavimleri arasında da yayıldığı tahmin edilmektedir. İslâmİranedebiyatının eski Türk masalmdaki Tuğrul, Alp Kara Kuş vb. adlıkuşun yerine Simurg'u koymuş olabileceği de öne sürülmektedir.Simurg'un kimi özelliklerinin yer aldığı beyitlere şu örnekleri verebiliriz:Gönül şehbâzını Simurg-ı Kafa hem-cenâh eyle Bualçaklarda pervâz eyleyen zâg u zegandan geç(Hayalî D., G. 38, b. 4, s. 102)

"Gönül doğanını Kaf dağının Simurgu'na doğru kanatlandır, onun gibiyüksekten uçur. Bu alçaklarda uçan karga ve çaylaktan uzaklaş" diyen şair,gönlünü doğana benzetir ve gönül doğanının Kaf dağının Simurg'u gibi yüksekten uçmasını ister. Simurg'un Kaf dağında yaşadığına telmih yapar, gönlünün üstün özelliklere sahip olduğunu ima eder. Behrâm'ı biçerdest-i celâlindeki şemşîr Sîmurg'ı kapar dest-i celâlindeki nâvek(Nedim D., Tarih 5, b. 16, s. 131)

Sonuç

Yukarıda verdiğimiz çeşitli kaynaklardan alınmış bilgilerden de anlaşılacağı gibi Hümâ, Anka ve Simurg birçok kültürde yer alan evrenselnitelikli mitolojik kuşlardır. Her kültürde bunlara yüklenen anlam, bunlarla ilgili inanç ve efsaneler bazı farklı özellikler gösterebilmektedir. Elimizdeki bilgilerle divan şiirinde kullanılan Hümâ, Anka ve Simurg'la ilgilikullanımların kökenini ve tarihsel süreç içerisinde geçirdiği değişiklikleritam ve net bir şekilde tespit etmek mümkün görünmemektedir. Bununla birlikte bu kuşlar ve bunlarla ilgili anlatıların İslâmiyet Öncesi döneme kadar gittiği, daha sonra İslâm inancı etkisiyle farklı anlam ve motiflerle zenginleştirildiġi, divan şiirinde de yeni anlamlar yüklenerek gelenekselleştiği söylenebilir. Divan şairi mitolojik kuşlarla ilgili öğeleri kullanırken mecazlarla özel bir hayal sistemi oluşturup yeni bir şiir dili yaratarak anlatım imkânlarını geliştirmiştir. Divan şairinin başarısı geleneğin kendisine sunduğu hazır malzemeyi yeni bir söyleyiş biçimiyle sunmakta kendini göstermektedir. Sonuçta kökeni neresi olursa olsun divan şiirinde bu öğeleretrafında zengin bir kültür birikimi oluşturulmuştur.Mitolojik kuşlar Hümâ, Anka ve Simurg'la ilgili olarak kaynaklarda verilen bilgilerden de anlaşılacağı gibi bu kuşlar ve bunlarla ilgili inanç,efsane ve düşünceler belirli noktalarda kesişmektedir. Bu nedenle söz konusukuşlarla ilgili benzetme öğeleri, telmihler, hayal ve çağrışımlar dabirbirine benzemektedir. Ortak yönleri olağanüstü, ulaşılmaz, alışılmadıközelliklere sahip olma Kaf dağında yaşama olan Hümâ, Anka ve Simurgdivan şairleri için övgü malzemesi olarak zengin çağrışım ve hayallerüretmeye uygun öğelerdir. Divan şiirinde Hümâ, Anka ve Simurg kimizaman övgüsü yapılan padişah, vezir, sadrazam ya da sevgili, kimi zamanda şairin kendisi daha doğrusu şairliğiyle ilgili olarak karşımıza çıkar.Padişah, Hümâ, Anka ve Simurg gibi insanlara şans ve mutluluk getiricidir.Gölgesiyle Hümâ gibi insanları korur, şanslarını arttırır. Hümâ,Anka ve Simurg'un kanadı ya da tüyleri padişahın eşiğinin süpürgesi olur.Methiyelerde padişah yakalanması, ele geçirilmesi mümkün olmayanSimurg'u okla vurur. Nef î padişahın, atlarını övdüğü rahşiyyesinde atlarınAnka kanatlı olduklarını söyler. Mitolojideki kanatlı atlara da göndermeyapar.Gönül ülkesinin padişahı olan sevgili de Hümâ, Anka ve Simurg gibiulaşılmazdır. Yüksekten uçar. Saçlarının, zülfünün, perçeminin gölgesi Hümâ gibi baht açıcıdır. Sevgili naz Hümâsı'dır. Adı var, kendi yoktur.Gölgesini âşığın üzerine düşürüp onun bahtının açılmasını istemez.Şaire gelince, onun sanat gücü ulaşılamayacak kadar yüksektir. Yeni söyleyişli şiiri, özgün söyleyişleri Anka gibi en uzak yerlere kısa bir süreiçinde ulaşır. Şair söz ustalığının doruğundaki Hümâ'dır. Hümâ olmak yetmez şaire; kimi zaman da mana Anka'sı olur. Sair Hümâ, Anka ve Simurg'un gökyüzünün en üst katında oiması gibi sanat ve hüner göğünün doruġundadır.Aşık ise Anka gibi sevgiliyi avlamak ister. Çünkü her gönlün isteği bir sevgili avlamaktır. Âşığın gönlü aşk güvercini olduğunda, sevgili onu avlayan Anka olur. Sevgilinin ateşi, âşığı, Anka'nın kendisini yakmasına benzer biçimde yakar. Ama âşık, Anka'nın küllerinden dirilmesi gibi yenidendirilir. Âşık, sevgilinin şans getirici Hümâ gölgesi olarak kabul ettiği saçlarının gölgesinin rakibin değil kendisinin üzerine düşmesini ister.Divan şairi Hümâ, Anka ve Simurg'u daha çok övgü amaçlı söz varlığıiçinde kullanmaktadır. Övülen kişilerde, bu kuşlarda olduğu gibi, olağanüstüözellikler olduğu, onların sıradan kimseler olmadıkları, benzetmeler aracılığıyla vurgulanmaktadır. Ancak övgünün dışında telmih öğesi olarakda bu kuşların şiirde söz konusu edildiği görülür. Hümâ'nm gölgesi bahtve talih getirici olma özelliği, yükseklik, değer, devlet ifade etmesi, yaşadığıyerin bilinmeyişi, yuvası, Anka'nın Kaf dağında yaşaması, kanaatin simgesi olması, kemik yiyerek beslenmesi, Rüstem ve Zal ile olan ilişkisi,ulaşılmasının zorluğu gibi temel özellikleri de divan şiirinde telmih ve benzetmelere konu olmuştur.Erişilmezlik, yücelik ve olağanüstülük gibi özelliklerin ortaya konulmasında Hümâ, Anka ve Simurg'la ilgili anlatılar, inanç ve efsaneler şairiçin yararlanılması, zenginleştirilmesi mümkün malzemelerdir. Bu nedenle dolaylı anlatım, çağrışım sanatı olan şiir aracılığıyla divan şairleri okuyucuyu gerçek dünyadan hayal dünyasına götürmek amacıyla olağanüstü özelliklen olan Hümâ, Anka ve Simurg'dan yararlanmışlardır. Ayrıca divan şairi benzetme, niteleme, kuvvetlendirme, durumu ve ruh hâlini yansıtmak amacıyla da bu kuşların kimi özelliklerinden ilhanı almıştır.Kökeni kesin olarak bilinmemekle birlikte divan şairinin bağlı bulunduğu kültür dairesi içinde bu kuşlar ve bunların özellikleriyle ilgili çeşitli inanışve efsaneler divan şairince yeniden yorumlanarak zengin çağrışımlı, kendine özgü bir hayal dünyası içinde okuyucuya sunulmuştur. Her şair bukuşları ortak kullanımın dışında, dünya görüşüne, hayatı ve olayları algılamabiçimine göre anlamlandırmıştır.



Firdevsi'nin epik eseri Şahname'de (Şahların Kitabı) Simurg en tanınmış halini almıştır. Şahname'de Simurg'un Prens Zal ile olan ilişkisi yer alır. Şahname'ye göre Kral Sam'ın oğlu Zal albino olarak doğmuştur. Kral Sam albino oğlunu görünce, çocuğun şeytanların tohumu olduğunu düşünüp çocuğu bir dağa terk etmiştir. Çocuğun ağlayışlarını duyan yumuşak kalpli Simurg çocuğu alıp büyütür. Zal her türlü bilgiye sahip Simurg'dan hikmet almış birçok şey öğrenmiştir. Yine de büyüyüp bir yetişkin olduğu zaman insanların dünyasına girmek ister. Simurg çok üzülse de, ona bir tane altın tüy verip gitmesine izin vermiştir. Eğer Zal, Simurg'un yardımına ihtiyaç duyarsa bu tüyü yakacaktır.
Krallığına döndüğünde Zal güzel Rudaba'ya aşık olur ve onunla evlenir. Karısı bir oğula hamile kalır fakat doğum zamanı geldiğinde birçok sorun yaşarlar. Zal karısının doğum sırasında öleceğini fark eder ve tam Rudabah ölüme yakınken Zal Simurg'u çağırmaya karar verir. Ortaya çıkan Simurg Zal'ın bir tür sezaryan benzeri yöntem uygulamasını sağlar ve Rudabah ile çocuğun hayatını kurtarır. Bu çocuk daha sonra en ünlü ve büyük Pers kahramanlarından biri olacak Rüstem'dir.

http://tr.wikipedia.org/wiki/Simurg_(mitoloji)