20 Ocak 2008 Pazar

HÜMÂ, ANKA VE SİMURG

Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi l, İstanbul 2002, 185-208.

Divan Şiirinin Mitolojik Kuşları:
H. DilekBATÎSLAM
Yard. Doç. Dr., Çukurova Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve
Edebiyatı Bölümü.



ÖZET
Divan şiirinin kaynakları arasında mitoloji önemli bir yere sahiptir. Ancak divan
si iri-mitoloji ilişkisi konusundaki çatışmalar sınırlıdır. Divan şiirinde kullanılan
mitolojik öğelerin neler olduğu ve bu öğelerin divan şiirindeki yerini belirleyen
çalışmalara İhtiyaç vardır. Bu tür çalışmalar divan şiirinin daha iyi anlaşılmasına
katkıda bulunacaktır.
Yazımızda divan şüri-mitoloji ilişkisiyle İlgili olarak divan şiirinde sözü edilen İiç
mitolojik kuş üzerinde duracağız. Divan şiirinin mitolojik kuşları Hiimâ, Anka ve
Simıırg'ıın divan şiirinde hangi özellikleriyle, ne sıklıkta ve nasıl ele alındıkları
taranan değişik yüzyıllara ait on beş divandan seçilen örnek beyitler aracılığıyla
verilmeye çalışıldı.

Anahtar Kelimeler Hümâ, Anka, Simıtrg, Divan şiiri, mitoloji, kuşlar.
Divan şiirinin mitolojik kuşlarından üçünü ve bunların divan şiirindeki
kullanım özelliklerini ve sıklığını incelemeye yönelik bu çalışmada,
çeşitli kaynaklarda verilen bilgilerden yola çıkarak Hümâ, Anka ve
Simurg'u kısaca tanıttıktan sonra taradığımız Şeyhî, Ahmet Paşa, Necatı,
Cem Sultan, Mesîhî, Usûlî, Fuzûlî, Hayalî, Bakî, Nefî, Nedim, Nailî,
Nâbî, Şeyh Galip divanlarından seçtiğimiz örnek beyitler aracılığıyla divan
şiirinde Hümâ, Anka ve Simurg'un hangi özellikleriyle, nasıl ele alındığını
tespit etmeye çalışacağız. Ayrıca bu kuşlarla ilgili çeşitli tamlama ve
ifadelerin kullanım sıklığını vereceğiz.
Divan şiiri, beslendiği kaynaklar açısından zengin bir şiirdir. Gelenek,
günlük hayat, din, masal, destan, efsane ve menkıbeler, mitoloji vb.
divan şiirinin kaynakları ve kullandığı malzemeler arasında yer almaktadır.
Divan şiirinin tam olarak değerlendirilebilmesi için divan şiirinin
beslendiği kaynaklar, yararlandığı malzemeler tespit edilerek incelenmesi
gerekir. Divan şiiri mazmun, motif, imaj ve sembollerin sıklıkla
kullanıldığı bir şiirdir. Şairin yeteneğinin, geleneğe ait bilgi ve kültür
birikiminin ürünüdür. Şair için, yetenek kadar geleneği bilmek ve belirli
bir kültürel donanıma sahip olmak da önemlidir.
Evreni, evren karşısında insanı anlama ve açıklama ihtiyacından doğan,
bilinç ve bilinçaltının ürünü olan mitolojiyle edebiyat ve sanat eserleri
arasında sıkı bir ilişki vardır. Edebiyat eserlerinde yazar ve şairlerin hayal
gücünü besleyen, olağanüstü olayları anlatan, zengin içerikli mitolojik öğeler
roman, hikâye vb. edebî türler, özellikle de şiir için vazgeçilmez
malzemelerdendir. Mitolojik unsurlar hem dünya edebiyatında hem de
bizim edebiyatımızda çeşitli türdeki edebiyat ve sanat eserlerinde en çok
yararlanılan öğeler arasındadır. Bu gerçek bilinmekle birlikte Türk mitolojisiyle
ya da mitolojinin edebiyatımızdaki yeriyle ilgili çalışmalar henüz
yeterli düzeyde değildir.
Divan şiirini araştıranlar divan şiirinin kaynaklan arasında mitolojinin
de bulunduğu konusunda fikir birliği içindedirler. Ancak bu mitolojinin
nereden, ne kadar ve nasıl alındığı konusundaki görüşler bazı yönlerden
çeşitlilik gösterir. Bu görüşlere göre Divan şiiri mitolojik öğelerini daha
çok Fars kültürünün yarı tarihî ve İslâmlaşmış mitolo j isiyle Şehname'den,
Arap kültürü ve mitolojisinden almıştır. Çeşitli kaynaklarda verilen
bilgilerden yola çıkarak şiir-mitoloji ilişkisi divan şiiri açısından değerlendirildiğinde;
divan şiirinin dünyası içinde mitolojinin önemli bir
yer tuttuğu, divan şiirindeki mitolojinin Arap, İran ve İslâm mitolojisinin bir
karışımı olduğu görüşünün ön plâna çıktığı görülmektedir. Ancak,
ağırlığın İran mitolojisi yönünde olduğuna da dikkat çekilmektedir.
Çoğunun kökeni tam olarak bilinmemekle birlikte divan şiirinde sözü
edilen kişi, hayvan, mekân, zaman, bitki, nesne vb. pek çok varlığın mitolojik
arka plânı bulunmaktadır. Hümâ, Anka ve Simurg da diğer mitolojik
öğeler gibi bizi masal dünyasına götüren, zengin inanç, efsane ve anlatımlarla
karşımıza çıkan mitolojik, efsanevî kuşlardır. Ayrıca Hümâ, Anka ve
Simurg'la ilgili benzetmeler, mazmun ve motifler divan şairlerinin hemen
hepsinin kullandığı ortak şiir malzemelerindendir. Bu incelememizle
Hümâ, Anka ve Simurg'dan yola çıkarak divan şüri-mitoloji ilişkisi ile
ilgili çalışmalara katkıda bulunmayı amaçlıyoruz.



H ü m â
Farsça olan Hümâ kelimesi devlet kuşu, saadet ve kutluluk anlamlarına
gelir. Arapçası "Bulah"dır. Bazı Türk lehçelerinde Kumay, Umay
şeklinde kullanılan Hümâ, Farsçada Hümâ ve Hümây, Anadolu Türkçesinde
ise Hümâ ya da Hümâ biçiminde kullanılır.
Devlet kuşu, cennet kuşu, talih kuşu adlarıyla bilinen Hümâ'nın
özellikleri, yaşadığı yer ve Hümâ ile ilgili inançlar çeşitlilik göstermektedir.
Bazı ortak özellikleri dolayısıyla Anka, Simurg, Garuda, Kaknus ve
Phoenix gibi diğer efsanevî kuşlarla karıştırılan Hümâ'nın sürekli karlarla
örtülü bir ülkede, Çin Cezayiri'nde, Hint Okyanusu adalarında, Kaf Dağı'nda,
Hindistan'da, Deşt-i Kıpçak'ta, Bahr-ı Muhitde, Hıta-Hoten bölgesinde
yaşadığı yolunda çeşitli rivayetler bulunmaktadır.
Hümâ'ya devlet kuşu denilmesi ile hümâyun kelimesinin hükümdar,
padişah anlamlarını kazanması Hümâ'nın gölgesi ilgili inançlardan kaynaklanır.
Halk inançlarına göre eskiden bir hükümdar ölünce halk bir
meydanda toplanır, Hümâ kimin başına konarsa o kişi hükümdar seçilirmiş.
Hümâ kuşunun uçarken üzerinden geçtiği ya da gölgesinin düştüğü
kişinin taç giyeceğine ya da yüksek bir makama ulaşacağına inanılmasının
nedeni de budur. Günümüzde kullanılan talih kuşu, devlet kuşu deyimleriyle,
insanın başına ya da üstüne kuş pislemesinin hayra yorulması Hümâ'nın zenginlik ve mutluluk getirici olması inancıyla ilgilidir. Bu
inanç ve deyimler Hümâ ile ilgili inançların günümüzdeki uzantılarıdır.
Hümâ ile ilgili inançlar arasında, Hümâ'yı bilerek öldüren kişinin kırk
gün içinde öleceği inancı da birçok kaynakta zikredilen yaygın bir inançtır.
Hümâ'nın canlısının asla yakalanamayacağına inanılır. Hümâ'nın eski Türk inancındaki Tanrı Umay'la olan benzerliği ve Çepni boyunun sembolünün
Hümâ kuşu olduğu da kaynaklarda belirtilir.
Edebiyatımızda Hümâ'dan ve diğer kimi kuşlardan söz eden çeşitli
eserler bulunmaktadır. Bunlar arasında İran ve Türk edebiyatlarındaki
klâsik mesnevi konularından biri olan Hümâ vü Hümâyun mesnevileri
başta gelir . Ortadoğu İslâm edebiyatlarında sık karşılaşılan kuşlar arasındaki
konuşmalara dayalı alegorik eserlerin hemen hepsinde Hümâ ile ilgili
bölümler bulunmaktadır. XII. yüzyılda Gazâlî'nin yazdığı Risaletü't-tayr
adlı eser başta olmak üzere, bu eserden yararlanılarak büyük İran şair ve
mutasavvıfı Feridüddin Attar'ın yazdığı Mantıku't-tayr'da ve Attar'm eserine
nazire olarak Ali Şîr Nevâyî'nin yazdığı Lisanü't-tayr'da sembolik
kuşlar arasında Hümâ'nın adı sık sık geçmektedir .
Divan şiirinde mitolojik kuşlar içinde özellikleri nedeniyle en çok
sözü edilen Hümâ'dır. Hümâ ve onun çeşitli özellikleriyle ilgili benzetmelerin
sık kullanıldığı beyitlere aşağıdaki örnekleri verebiliriz:
Sâye-i zülfün Hümâsm salma ağyar üstüne
Bir siyeh-rûdur anun bahtın hümâyûn eyleme
(Ahmet Paşa D., G. 276, b. 2, s. 251)13
"Zülfünün gölgesinin Hümâ'sını ağyar üstüne salma. Bir kara yüzlüdür
onun bahtını hümâyûn etme; hükümdar, taht sahibi yapma" diyen
şair, sevgilinin zülfünün, Hümâ gölgesi gibi olan gölgesini rakibin, ağyarın
üstüne salmasını; böylece kara yüzlü ağyarın bahtının açılmasını ve
rakibin, sevgilinin gönül ülkesinin sultanı olmasını istemez. Sevgilinin
zülfünün gölgesini Hümâ'ya benzetir. Hümâ'ya benzeyen bu gölge rakibin
üzerine düştüğünde onun bahtı açılacaktır. Şair bu beyitte Hümâ'nın gölgesi
üstüne düşen kişinin şanslı, talihli olacağı inancına telmih yapar. Sevgilinin
saçının gölgesini Hümâ gölgesi gibi şans getirici olarak görür.



"Elif ki harfler topluluğunun başta gelenidir. Mutluluk Hümâsı'nın
kanadı başındaki meddir" diyerek şair, elif harfi üzerindeki med işaretini
Hümâ kanadına benzetir. Saadet Hümâsı'nın kanadı nitelemesiyle
Hümâ'nın mutluluk getirici olma özelliğini hatırlatır. Şair (âşık) elif harfi,
bu harfin üzerindeki med işareti de Hümâ kanadı gibi mutluluk getiren
sevgilidir.

Mitolojik kökenli bir kuş olan Hümâ'nın en önemli özelliği devlet kuşu, talih kuşu olmasıdır.
Bu nedenle daha çok mutluluk, şans ve güç sembolü olarak kullanılmıştır.
Şairler mutluluğu, şansı, ulaşılması zor hedefleri, idealleri ifade etmek için
Hümâ ile ilgili benzetmelerden yararlanmışlardır. Divan şiirinde de sıralanan
özellikleriyle sıkça söz konusu edilmiştir. Hümâ, havada çok yüksekten
uçması, elde edilemeyişi, tuzağa düşmemesi, gölgesinin insanlara
şans getirmesi, kemikle beslenmesi, diğer kuşlardan üstün olması gibi
özellikleri ve bunlarla ilgili inançlar, efsaneler, rivayetler dolayısıyla divan
şairinin şiirinde zengin bir hayal ve benzetme dünyası içinde karşımıza
çıkar. Özellikle divan şairi övgülerinde yer verdiği kişileri sevgili, padişah
ya da veziri, fahriye yaptığı durumlarda da kendisini Hümâ'ya benzetir.
Şair kendisini överken şairlik yeteneğinin çeşitli özelliklerini ulaşılmazlık,
olağanüstülük bakımından Hümâ'ya benzetir. Şairin hayali Hümâ avlayan
şahin olur. Şair için kimi zaman mana da Hümâ'dır. Bazen de şair şiir
Hümâ'sını avlamaya çalışır. Kendisinin ya da övgüsünü yaptığı diğer kişilerin
Hümâ gibi olağanüstü özelliklere sahip olduğunu söyler. Padişahı
överken şair, padişahın Hümâ gölgesi gibi insanlara şans, uğur ve mutluluk
getirici olduğunu anlatır. Hümâ'nın kanadı padişahın eşiğinin süpürgesi
olur. Sevgili, Hümâ'ya benzetildiği zaman hangi âşığına iltifat etse
onun başına devlet kuşu konmuş ve o kimsenin şansı açılmış olur. Sevgilinin
güzelliği Hümâ gibi ulaşılması zor bir güzelliktir. Sevgili, âşığa gölgesi
düşmeyen Hümâ'dır. Sevgilinin zülfü ulaşılmazlık açısından; zülfünün
gölgesi ise uğur getirici olması açısından Hümâ'ya benzetilir. Sevgili,
Hümâ olduğu zaman âşık için avlanması çok zordur. Çünkü Hümâ gibi
yüksekten uçmaktadır.

A n k a
Anka kelimesi İbranice anak kelimesinden türemiştir. Anak, isim olarak
gerdanlık, uzun boyunlu dev anlamlarına, fiil olarak ise gerdanlık
takmak, boğmak, boğazı sıkmak anlamlarına gelir . Anka; uzun boyunlu,
ismi olup cismi olmayan büyük bir kuştur. Simurg, Zümrüdüanka adlarıyla
da bilinir. Cennet kuşuna benzer yeşil bir kuş olduğu için bu ad verilmiştir.
Bu adların dışında Anka, Semender, Devlet Kuşu, Phoenix,Tuğrul, Hümâ adlarıyla da bilinir. Bulunduğu yerdeki kuşları avlayarak
batıya doğru uçtuğundan Anka-yı muġrib de denir.İslâm tasavvuf ve edebiyatlarında Anka'ya verilen, bazı kaynaklarda "yutucu, yok edici"
şeklinde de yorumlanan muğrib "gurub eden, uzaklaşan, gözden kaybolan"
sıfatı bu efsanevî kuşun gözle görülmeyişiyle ilgilidir. Çok yüksekten
uçtuğu yolundaki inanç da bundan kaynaklanmaktadır. Bu özellikleriyle
Anka'nın dünyanın en iri, en yüksekten uçan ve havada en fazla kalabilen
(200 gün) kuşu "albatros" arasında bir benzerlik aramak mümkündür.
Anka Hint mitolojisindeki Garuda gibi "kuşlar padişahı"dır. Bazı efsanelerde
de yine onun gibi Kaf dağından başka denizin ortasında ulu bir ağacın
tepesinde de oturur.
Yüzü insan yüzüne benzer, boynu uzun, tüyleri renk renktir. Kendisinde
her hayvandan bir alâmet bulunduğu ya da vücudunda otuz kuşun
renk ve alâmeti olduğu, bu nedenle İranlıların Anka'ya Sirenk, Simurg
dedikleri söylenir. Kırmızı ve altın renkli, uzun tüylü, güzel sesli ve
erkektir. Bir rivayete göre dişidir. Tanrı sonra buna bir erkek yaratmıştır.
Musa peygamber zamanında meydana gelen bu kuş, çoğalıp Necid ve Hicaz
taraflarına yayılmıştır. Mısırlıların efsane olarak anlattıklarına göre
Anka, kartal büyüklüğünde bir hayvan olup boynunun tüyleri altın gibi
sarı ve kuyruğu beyaz ile karışık pembe renkli ve güzel gözlüdür. Gözle
görülmeyecek kadar yüksekte uçan ve Kaf dağının tepesinde yatan Anka'-
nın ölümü ve doğumuyla ilgili çeşitli rivayetler vardır.
İran destanlarında Simurg adıyla anılan Anka, Firdevsî'nin Şehnâme1-
sinde Zâl'i yetiştiren ve oğlu Rüstem'e yardım eden kuş olarak bilinir.
Ayrıca İran mitolojisinde Anka, Rüstem'in cerrahı, babası Zâl'in dadısı
olarak da anlatılır.
İslâm mitolojisinde ise, Anka kuşların padişahı olarak anılır. Hz.
Musa zamanında yaratılmış, Hicaz'a gitmiş, Hz. Süleyman'ın meclisince
bulunmuştur. Kısas-ı Enbiya'nın Hz. Süleyman'la ilgili bölümünde de
"Anka Kuşunun Öyküsü" adlı bir öykü yer almakta olup bu öyküde Anka ile Hz. Süleyman arasında geçen olaylar anlatılmaktadır. Ayrıca rivayetlere
göre Anka Hz. Zülkarneyn ile Kaf dağında görüşmüştür. Hz. Muhammet'-
ten önce bir peygamberin bedduasıyla yok olmuştur.
Arapça'da Anka, Farsça'da Simurg adı verilen; Türkçe'de ise, bu iki isimle ya da bu iki ismin birleşmesinden meydana gelen Zümrüdüanka
(Simurg u Anka) adıyla anılan, İslâm tasavvuf ve sanatında da önemli yer
tutan efsanevî kuş, benzer nitelikteki başka kuşlarla karıştırılmıştır. Ön
Asya efsanelerinde Anka pek çok kaynakta birlikte ele alındığı Batıdaki
eski Mısır kökenli Phoenix ve İslamî çevrelerdeki Hümâ devlet kuşundan
tamamen, Hint mitolojisindeki çift başlı kartaldan ise kısmen farklı özelliklere
sahip tasvir edilir. Boynunun çok uzun olduğuna ve boynunda beyaz
tüylerden bir halka taşıdığına inanılan Anka ile Anadolu Selçuklu
sanatında bazı çift başlı kartal tasvirlerinin boynunda bir halka bulunması
nedeniyle bu iki efsanevî kuşun birleştirildiği ve çift başlı kartalın Anka
sayıldığı söylenir. Araplar arasında Anka hikâyesi semender ile karıştırılmış,
semender de bazen kuş olarak tasvir edilmiştir.
Çeşitli efsanelere göre Anka, insanlar gibi düşünür ve konuşur. Çok
geniş bilgi ve hünerlere sahiptir, kendisine başvuran hükümdar ve kahramanlara
akıl hocalığı yapar. Tüyleriyle sıvazlayıp yaraları iyi eder. Kaf
dağını aşabilmek ve göğe yükselebilmek için Anka'ya binmek gerekir.
Nitekim Zülkarneyn de Anka'yla göğe çıkıp yıldızlara ulaşmıştır. Çeşitli
dinsel, büyüsel etkileri olduğuna inanılan Anka ile ilgili inançlar, kaynağını
eski Mısır inançlarından almakla birlikte, Çin'den İran mitolojisine ve
Müslümanlıktan Hristiyanlığa kadar geniş bir inanç alanına yayılmıştır.
Hristiyanlar Phoenix adını verdikleri bu kuş mitinin yorumunu yaparak
onu öldükten sonra yeniden dirilmenin simgesi yaparlar. Çinliler ise Anka'yı
raks ve müziğin mucidi olarak kabul ederler. Yahudi inançlarına göre
ise Anka, çocukları kapıp boğduğu için peygamber Hz. Musa'nın bedduasıyla
yok edilmiş ve soyu kurutulmuştur. O günden beri yeryüzünde
görünmez. Bir efsaneye göre beş yüz yıl yaşar. Dünyada her dönemde
yalnız bir tane Anka kuşu olduğuna inanılır.
Anka'nın ünlü Arap masallarından Bin Bir Gece Masalları'nda da
sözü edilmiş, Anka ortaçağ Arap ve Fars bilim kitaplarına da girmiştir.Yüzyıllarca yaşadığına ve hep yüksekten uçtuğuna inanılan Anka, divan
şiirinin dışında halk hikâyelerinde, halk edebiyatının çeşitli ürünlerinde
ve çağdaş edebiyatımızın değişik edebî türlerinde de çeşitli özellikleriyle
karşımıza çıkar. Halk hikayelerinde ve masallarda da önemli bir yer tutan
Anka, masallarda daha çok Kaf dağı ile birlikte anılır. Masal ve hikâye
kahramanlarına yardım eder, onları kimi zaman zor durumlardan kurtarır,
kanatlarında çok uzun seyahatlere ya da uzak diyarlara götüren yardımcı
kuş rolünü oynar. Bazı masallarda da Anka, Keloğlan'ın koruyucusudur.
Tasavvufta da Anka değişik anlamlarda kullanılmış, efsanevî özelliklerinden yararlanılarak bazı tasavvufî görüşlerin anlatılmasında sembol görevi üstlenmiştir.
İlk sufîlerde rastlanmayan Anka adı Ruzbihân-ı Bakli gibi şair ve âşık mutasavvıflarca teşbih ve temsil unsuru olarak kullanılmıştır.
Anka kavramının tasavvufa iyice yerleşmesinde Attar'ın
Mantıku't-tayr adlı eserinde bu kuşu ayrıntılı bir şekilde ele alması etkili
olmuştur. Dünya edebiyatında ve bizim edebiyatımızda özellikle didaktik,ahlakî hikâyelerde hayvan motifleri sıklıkla kullanılır. Fikir ve düşüncelerin hayvanların ağzından aktarılmasının sağladığı kimi yararlar bu yolun tercih edilmesinde rol oynamıştır.30 Özellikle dinî-tasavvufî içerikli eserlerde anlatımın daha açık ve anlaşılır olmasını sağlamak için kuş motifinden yararlanılmıştır. Bazı felsefî manaları anlatmak, soyut kavramları somutlaştırmak için çeşitli kuş isimlerini sembol olarak kullanan İbnü'l- Arabî'den sonra efsanevî bir kuş olan Anka'nın özellikleri çeşitli tasavvufî manaların sembolü olarak kullanılmıştır.
Anka ile ilgili çeşitli benzetmeleri örneklerle gösterebilmek için taradığımız divanlardan seçtiğimiz beyitleri şöyle sıralayabiliriz:

Öyle yaksın beni kim âteş-i reng-â-rengin
Mürg-i 'Anka çıka hâkister-i hâşâkimden
(Şeyh Galip D., G. 239, b. 7, s. 384)

"Rengârenk ateşin beni öyle yaksın ki, süprüntülerimin külünden
Anka kuşu çıksın" diyen şair Anka'nın küllerinden yeniden ortaya çıkması inancına telmih yapmıştır. Ayrıca, bu beyitte şair, sevgilinin ateşiyle yanarak
küllerinden Anka gibi tekrar ortaya çıkma isteğini dile getirir.

Gönül ki kâkülüne sineden hücum eyler Ol
âşiyâne-i 'Anka bu şîr-pîşesidir
(Nailî D., G. 110, b. 4, s. 203)

"Gönül, kâkülüne sineden hücum eder. O Anka yuvasıdır, bu aslan
gibi ona hücum eder" diyen şair, kakülü Anka yuvasına, gönlü de şîrpîşeye (işi aslan gibi hücum etmek olan) benzetir. Gönül, sevgilinin Anka yuvasına benzeyen kâkülüne aslan gibi hücum ederek onu elde etmek ister.

Açdugınca şeh-per-i zerrinini 'Ankâ-yı mihr
Zâg-ı şeb kıldukça anun heybetinden intikâl
(MesîhîD.,K. 13, b. 31, s. 58)

"Güneş Anka'sı, altından yapılmış uzun kanatlarını açtıkça, onun
heybetinden gece kargası yer değiştirir (korkup kaçar)" diyen şair, güneşi
Anka'ya, geceyi ise siyah rengi dolayısıyla kargaya benzetir.
Yukarıdaki örneklerden yola çıkarak genel bir değerlendirme yapıldığında divan şirinde Hümâ kadar sık olmamakla birlikte Anka ile ilgili inanç, efsane ve rivayetlere de yer verildiği görülür. Anka ile birlikte en çok Anka'nın yaşadığı yer olduğu söylenen Kaf dağının sözü edilir. Ayrıca Simurg, Sireng adlarıyla da anılan Anka'nın renkli tüyleri, yere konmaması, görünmezliği, kanadı, mekânının tam olarak bilinmeyişi, ünü, külleTürk rinden yeniden ortaya çıkması, yuvası, avlanamaması, lâ-mekân mülkünde ya da Kaf ta uçması vb. özellikleri telmih yoluyla teşbih ve mecazlara konu olur. Bazen de cennet kuşu olması ve yeşil rengi üzerinde durulur.
Şairler kendileriyle ilgili benzetmelerde de Anka'dan yararlanır. Bu
durumda şair kendini mana Anka'sı olarak nitelendirir ya da manayı Anka'ya benzetir. Ayrıca cömertlik Anka'sı, aşk Anka'sı, gönül Anka'sı gibi birleştirmeleri de kullanır. Hümâ kanadı gibi kimi örneklerde Anka kanadından da süpürge yapıldığı görülür.
Şehnâme'de anlatılan Zaloğlu Rüstem'i Anka'nın beslediğine dair rivayet
nedeniyle Rüstem'le birlikte anılır. Kimi zaman sevgili Anka gibi
adı bilinip görünmeyen bir varlık olarak tasvir edilir. Âşık sevgilisini Anka'ya benzettiği zaman ondan yakınlık ve yardım beklediğini dile getirir.
Anka olma özelliğini eğer kendisine yüklemişse kanaat ve alçakgönüllülüğünü övünerek söyler. Ulaşılması zor durumları ifade etmek için, avlanmayışı ve ele geçmeme özelliği nedeniyle söz edilir. Anka ayrıca aşk, âşık ve gönül için benzetilen olarak ele alınır. Âşık bazen Anka ile "hem-cenâh" olur, bazen de Anka'ları avlayacak güçte görünür. Anka'nın kanadı âşığın başında sorguç olur.
Anka ile ilgili olarak divan şiirinde kullanılan tamlamalar arasında
"Kaf-ı Kanâ'at, Kaf-ı istiğna" tamlamalarıyla birlikte "'Ankâ-yı 'âli-şân,
'Ankâ-yı 'âlî-himmet, 'Ankâ-yı himmet" gibi tamlamalar da bulunmaktadır.
Ayrıca kanaatkârlık ifade etmek için de "'Ankâ-meşreb, 'Ankâ-tabî'at"
terkipleri kullanılır. "'Ankâ-yı lâ-mekân" ise, tasavvufta Allah anlamında
kullanılmaktadır.
Kaynaklarda verilen Simurg'la ilgili bilgiler büyük ölçüde Anka için
verilen bilgilerle benzerlik göstermektedir. Çünkü Simurg Anka'nın Farsça'daki adıdır. Simurg, Anka adı verilen hayalî büyük bir kuş olarak tanımlanmakta olup Simurg kelimesi de "otuz kuş büyüklüğünde" anlamındadır.
Simurg-ı ateşîn-per ve simurg-ı zerrîn-per tamlamaları ise, güneş
karşılığı kullanılır. Simurg'la ilgili olarak ayrıca mitolojiye göre Kaf dağının arkasında yaşadığına inanılan bir kuş, Anka kuşu, masal kuşu,
Zümrüd-i Anka, Ankâ-yı muğrib denilen hayalî bir kuş tanımları verilmektedir.
Elbruz dağında bulunduğuna inanılan Simurg'da her kuştan
bir iz bulunduğu için Simurg denilmiştir. Bir başka söylentiye göre
Simurg her kuştan bir tüy taşıdığı için vücudu bir kuşlar koleksiyonu
gibidir, yüzü insan yüzüne benzer. Farsça'daki diğer adı da Sireng'tir.
Simurg'un aslında bir kuşun adı olmayıp Rüstem'i yetiştiren olgun bir
kişinin adı olduğu da söylenmektedir.
İran destanlarında iki simurgdan söz edilir. Bunlardan biri Zal ile
Rüstem'i koruyan Simurg, diğeri ise İsfendiyar'ın öldürdüğü dev kuştur.
Doğduktan sonra babasının emriyle ıssız bir yere bırakılan Şam'ın oğlu
Zal'ı Simurg bulup yuvasına götürerek yetiştirmiştir. Simurg'a gaipten
gelen bir ses Zal'ın soyunun gelecekte ünlü olacağını bildirmiştir. İnsan
gibi konuşan Simurg Zal'a konuşmayı öğretmiş, sonra da onu babası Şam'a götürmüştür. Simurg ayrılacağı zaman Zal'a tüylerinden birini vermiş ve bir tehlike anında bu tüyün bir kısmını yakmasını söylemiştir. Bu sihirli tüyle çağrılan Simurg, Zal'ın oğlu Rüstem'in doğumu sırasında annesini sarhoş ettikten sonra ona böğrünü açmasını söyler. Yaraya iyi gelecek süt ve miskle karıştırılan otu gösterir. Bundan sonra kuşun bir tüyüyle yarayı ovmak gerekir. Simurg ikinci ve son kez Rüstem'in İsfendiyar ile savaşı sırasında çağrılır. Rüstem'in ve atı Rahş'ın vücutlarına saplanan okları çıkarır ve onların yaralarını yine tüyleriyle iyileştirir.
İsfendiyar'ın öldürdüğü diğer Simurg ise zararlı bir canavardır. Bir
dağ üzerinde yaşar. Uçan bir dağa veya siyah bir buluta benzer. Pençesiyle timsahları, parsları ve fili bile kaldırabilir. Her biri kendisi kadar büyük iki yavrusu vardır. Bunlar uçtukları zaman çok büyük bir gölge meydana getirirler. İsfendiyar Simurg'u her yanına keskin silahlar konulan bir gerdun kullanarak hileyle öldürmüştür.
Kaynaklarda Türk edebiyatına Simurg efsanesinin bir motif olarak
İran edebiyatından geçtiği söylenmekle birlikte bunun pek doğru olmadığı da belirtilmektedir. Türk kavimlerinin folklorunda, destan ve masallarında uzun bir epizot olarak önemli bir yer tutan Simurg'un İslâm'dan önceki Türk kavimleri arasında da yayıldığı tahmin edilmektedir. İslâmİran edebiyatının eski Türk masalmdaki Tuğrul, Alp Kara Kuş vb. adlı kuşun yerine Simurg'u koymuş olabileceği de öne sürülmektedir.
Simurg'un kimi özelliklerinin yer aldığı beyitlere şu örnekleri verebiliriz:

Gönül şehbâzını Simurg-ı Kafa hem-cenâh eyle Bu
alçaklarda pervâz eyleyen zâg u zegandan geç
(Hayalî D., G. 38, b. 4, s. 102)

"Gönül doğanını Kaf dağının Simurgu'na doğru kanatlandır, onun gibi
yüksekten uçur. Bu alçaklarda uçan karga ve çaylaktan uzaklaş" diyen şair, gönlünü doğana benzetir ve gönül doğanının Kaf dağının Simurg'u gibi yüksekten uçmasını ister. Simurg'un Kaf dağında yaşadığına telmih
yapar, gönlünün üstün özelliklere sahip olduğunu ima eder.

Behrâm'ı biçer dest-i celâlindeki şemşîr Sîmurg'ı kapar dest-i celâlindeki nâvek
(Nedim D., Tarih 5, b. 16, s. 131)

Sonuç
Yukarıda verdiğimiz çeşitli kaynaklardan alınmış bilgilerden de anlaşılacağı gibi Hümâ, Anka ve Simurg birçok kültürde yer alan evrensel nitelikli mitolojik kuşlardır. Her kültürde bunlara yüklenen anlam, bunlarla ilgili inanç ve efsaneler bazı farklı özellikler gösterebilmektedir. Elimizdeki bilgilerle divan şiirinde kullanılan Hümâ, Anka ve Simurg'la ilgili kullanımların kökenini ve tarihsel süreç içerisinde geçirdiği değişiklikleri tam ve net bir şekilde tespit etmek mümkün görünmemektedir. Bununla birlikte bu kuşlar ve bunlarla ilgili anlatıların İslâmiyet Öncesi döneme kadar gittiği, daha sonra İslâm inancı etkisiyle farklı anlam ve motiflerle zenginleştirildiġi, divan şiirinde de yeni anlamlar yüklenerek gelenekselleştiği söylenebilir. Divan şairi mitolojik kuşlarla ilgili öğeleri kullanırken mecazlarla özel bir hayal sistemi oluşturup yeni bir şiir dili yaratarak anlatım imkânlarını geliştirmiştir.
Divan şairinin başarısı geleneğin kendisine sunduğu hazır malzemeyi yeni bir söyleyiş biçimiyle sunmakta kendini göstermektedir. Sonuçta kökeni neresi olursa olsun divan şiirinde bu öğeler etrafında zengin bir kültür birikimi oluşturulmuştur.
Mitolojik kuşlar Hümâ, Anka ve Simurg'la ilgili olarak kaynaklarda
verilen bilgilerden de anlaşılacağı gibi bu kuşlar ve bunlarla ilgili inanç,
efsane ve düşünceler belirli noktalarda kesişmektedir. Bu nedenle söz konusu kuşlarla ilgili benzetme öğeleri, telmihler, hayal ve çağrışımlar da birbirine benzemektedir. Ortak yönleri olağanüstü, ulaşılmaz, alışılmadık özelliklere sahip olma Kaf dağında yaşama olan Hümâ, Anka ve Simurg
divan şairleri için övgü malzemesi olarak zengin çağrışım ve hayaller
üretmeye uygun öğelerdir. Divan şiirinde Hümâ, Anka ve Simurg kimi
zaman övgüsü yapılan padişah, vezir, sadrazam ya da sevgili, kimi zaman da şairin kendisi daha doğrusu şairliğiyle ilgili olarak karşımıza çıkar.
Padişah, Hümâ, Anka ve Simurg gibi insanlara şans ve mutluluk getiricidir.
Gölgesiyle Hümâ gibi insanları korur, şanslarını arttırır. Hümâ,
Anka ve Simurg'un kanadı ya da tüyleri padişahın eşiğinin süpürgesi olur.
Methiyelerde padişah yakalanması, ele geçirilmesi mümkün olmayan
Simurg'u okla vurur. Nef î padişahın, atlarını övdüğü rahşiyyesinde atların
Anka kanatlı olduklarını söyler. Mitolojideki kanatlı atlara da gönderme
yapar.
Gönül ülkesinin padişahı olan sevgili de Hümâ, Anka ve Simurg gibi
ulaşılmazdır. Yüksekten uçar. Saçlarının, zülfünün, perçeminin gölgesi
Hümâ gibi baht açıcıdır. Sevgili naz Hümâsı'dır. Adı var, kendi yoktur.
Gölgesini âşığın üzerine düşürüp onun bahtının açılmasını istemez.
Şaire gelince, onun sanat gücü ulaşılamayacak kadar yüksektir. Yeni
söyleyişli şiiri, özgün söyleyişleri Anka gibi en uzak yerlere kısa bir süre
içinde ulaşır. Şair söz ustalığının doruğundaki Hümâ'dır. Hümâ olmak
yetmez şaire; kimi zaman da mana Anka'sı olur. Sair Hümâ, Anka ve
Simurg'un gökyüzünün en üst katında oiması gibi sanat ve hüner göğünün doruġundadır.
Aşık ise Anka gibi sevgiliyi avlamak ister. Çünkü her gönlün isteği
bir sevgili avlamaktır. Âşığın gönlü aşk güvercini olduğunda, sevgili onu
avlayan Anka olur. Sevgilinin ateşi, âşığı, Anka'nın kendisini yakmasına
benzer biçimde yakar. Ama âşık, Anka'nın küllerinden dirilmesi gibi yeniden dirilir. Âşık, sevgilinin şans getirici Hümâ gölgesi olarak kabul ettiği.